5 Mart 2010 Cuma

Avrupa Sol Partisi 2. Kongresi Sonuç Bildirgesi

Eylemler İçin Prag Çağrısı Barış, Gelişme ve Çalışma Hakları...

Küreselleşen finansal ve askeri kapitalizmin zorunluluklarından doğan neoliberal seçenekler, katlanılamaz boyutta bir sosyal gerilemeye sebep olmakta ve Avrupa'yı bugüne dek yaşamadığı kadar ağır bir çıkmaza sürüklemektedir. Direnmenin ve alternatif bir bakış açısı yaratmanın zamanı gelmiştir.

Bizler, Avrupa'nın dört bir yanından Avrupa Sol Partisi'ne mensup 29 sol partinin delegeleri, mevcut sınırlarının ötesinde Avrupa Birliği'ne ve Avrupa Birliği üyesi ülkelere, istihdam, saygın iş alanları, sosyal güvence ve ekolojik gelişme yaratmakta ve dünyada barış için mücadele etmekte kararlı olan, daha demokratik ve adaletli bir Avrupa için, bugünün Avrupa politikalarını değiştirmeye etkin olarak katkı sunma yönündeki güçlü irademizi ortaya koymak amacıyla ASP 2. Kongresi'nde bir araya geldik. Bu, bizim 2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerine yönelik, bu demokratik yönelime ilgi duyan herkesle, barış savunucusu güçlerle, sendikalarla ve toplumsal hareketlerle daha yakın işbirliği kurmaya yönelik hazırlık rotamız olacaktır.

Bizler, tam istihdam için mücadele eden, işsizliğe ve güvencesizliğe karşı çıkan soluz

Avrupa'nın emekçi halkları, haklarının nasıl azaltıldığını, işlerinin nasıl gün geçtikçe daha güvencesiz hale geldiğini ve genç yaşta işsiz kalmanın neler hissettirdiğini biliyor. Gençler, sınırlı sözleşmeli bir iş bulmanın gittikçe zorlaştığını da biliyor; bu işlerin zaman içinde nasıl sınırsız hale geldiğini de.

Tüm belgelerinde toplumsal uyum konusuna gönderme yapılmasına karşın, mevcut Avrupa'yı tanımlayan asıl kavram güvencesizliktir. Güvenceli esneklik ile birlikte yeni bir hile tehlikesiyle daha karşı karşıyayız.

Bu yaklaşım, Avrupa'nın yakın dönemdeki liderlerinin güvenceli esnekliği tüm Avrupa'ya yayma arzularının arka planını oluşturuyor. Buradaki temel husus iş güvencesinin geliştirilmesi değil, toplu görüşmelerin ortadan kaldırılması ve adil gerekçe olmaksızın işten çıkarmalara karşı yasal güvenceyi aşağı çekmektir.

Bizler, Bolkenstein'a, kamu hizmetlerinin, su ve enerji başta olmak üzere kamu yararına olan ortak mülkiyetin özelleştirilmesine karşı mücadele eden ve mücadeleye devam edecek olan soluz.

Uzlaşmaya vardığımız ilk eylem kararı, emekçi halklara ve örgütlerine yönelik saldırılara ilişkindir: Güvencesizliği ve güvenceli esnekliği yayma teşebbüslerini birleşerek yenilgiye uğratacağız. Sosyal haklarından vazgeçmeyen bir Avrupa adına. Her insanın kendi yaşamını güvence içinde planlama hakkı adına.

Bizler iklim değişikliğini ciddiye alan ve acil eylem çağrısı yapan soluz

Ekolojistler ve bilim insanları yıllardır çaresizlik içinde haykırmaktadır. En sonunda sesleri duyuldu. Küresel ısınmanın insanların üretim ve tüketim biçimleriyle yakından ilişkili olduğu açıkça ortadadır. Kapitalist üretim biçimi bu alanda da etkisini artırıyor. Bu yüzden küresel ısınmaya sebep olan gaz emisyonlarını radikal oranda düşürmek artık bir ölüm kalım meselesi haline gelmiştir.

Avrupa Solu, küresel ısınmayı durduracak ve tersine çevirecek zorunlu hedeflerin oluşturulmasına yönelik tüm kararları destekliyor. Devletleri katı engellemelere bağlı kılan ve tam olarak uyulmaması halinde ağır cezalar öngören bir Kyoto Sonrası Küresel Eylem çerçevesi talep ediyoruz.

Fakat biliyoruz ki bu sorun, siyasetin kendini meselenin dışında tutması ve çözümü piyasalara bırakması yüzünden bugün çarpıcı boyutlara ulaşmıştır. İklim değişikliği ile mücadele yalnızca ekonomiyi fosil yakıtlarından bağımsız kılmakla ve enerji kullanımını düşürmekle değil, aynı zamanda bilhassa ülkelerimizin ve kentlerimizin uygarlık ve tüketim modelleriyle de ilişkilidir.

Uzlaşmaya vardığımız ikinci eylem, iklim değişikliğinin uygarlığa ilişkin ortaya çıkardığı zorunlulukları anlamayanlara yöneliktir. Bizim Avrupamız, resmi makamların ekolojik olarak sürdürülebilir bir gelişmeyle yakından ilgili olduğu bir Avrupa'dır. Bizim Avrupamız, doğayı ve doğal kaynakları koruyan, yenilenebilir enerjinin, temiz toplu taşıma için yatırımların yapıldığı uyumlu şehirlerin Avrupası'dır. Ekolojik bir ekonomi ve tarıma sahip, toplumların çıkarına ve küremizdeki tüm halklarla dayanışma içinde bir Avrupa'dır.

Bizler, savaşa karşı çıkan, barıştan ve silahsızlanmadan yana olan soluz

Afganistan'a ve Irak'a yapılan müdahaleler demokrasi ve insan hakları adına yapıldı; ancak yalnızca ölüm, acı ve yeni çatışmalar doğurdu. Eğer savaş ve terör döngüsünü durdurmak istiyorsak, işgalleri sona erdirmenin zamanı gelmiştir. Özellikle Orta Doğu'da barış ve insan hakları için eyleme geçmenin vakti gelmiştir.

Washington'da bu kez İran'a karşı yeni bir savaşın hazırlığını yapanlar vardır. Avrupa hükümetleri yaklaşmakta olan bombaları reddetmelidir. Yalnızca Ortadoğu'nun nükleer silahlardan arındırılması yeni askeri maceraları engeller.

İran nükleer programı etrafında şekillenen çatışma, uluslararası hukuka saygı çerçevesinde yapılacak müzakerelerle sonuca ulaşabilir ve bu şekilde sonuçlandırılmalıdır. Tehdit dilinden vazgeçilmelidir.

Hem dünyada, hem kıtamızda barış, Avrupa Birliği'nin resmi politikası olmalıdır. Washington'un Çek Cumhuriyeti ve Polonya'ya kurmayı planladığı füzesavar sistemi, Avrupa için reşit olmadığının belgesi ve Rusya'ya karşı bir kışkırtmadır. Avrupalılar Soğuk Savaş'ın ne olduğunu biliyorlar ve bir Soğuk Savaş daha istemiyorlar.

Üzerinde uzlaştığımız üçüncü husus tüm Avrupalılara yöneliktir. Daha barışçıl ve adil bir dünyanın kaygısını taşımak zorundayız. Bunun için de silahlanma yarışını reddeden, kalıcı silahsızlanma ve dönüşüm için çabalayan ve bunun bütün sorumluluğunu üzerine alan bir Avrupa istiyoruz. Bu, siyasi olarak ABD'den bağımsız, siyasi-askeri engellerle akıl yürütmenin üstesinden gelmek ve mevcut durumu aşmak için katkı sunan bir Avrupa'dır; sınırları içinde yabancı askeri üslerin bulunmadığı bir Avrupa'dır.

Bizler, halkların kararlarına inanan soluz

Avrupa hükümetleri AB Lizbon Anlaşması'nı "Avrupa'nın zaferi" olarak sunuyorlar. Ne yazık ki, durum böyle değil. Lizbon Anlaşması, Fransa ve Hollanda halkları tarafından reddedilen Nice Anlaşması'nın yerini alarak onun temel noktalarını aynı biçimde yineliyor. Metin, Avrupa'nın siyasi, finansal ve para kurumlarının uygulaması gereken eski Avrupa Anayasası Anlaşması'nın serbest ve çarpık rekabet ilkesini ve başlıca politikalarını bir kez daha teyit ediyor. Sonuç, güvencesiz iş ve yaşam; ücretlere, sosyal güvenceye ve kamu hizmetlerine karşı saldırılar olarak karşımıza çıkıyor.

Aslında bilinmesi gereken, bu kez hükümetlerin gerçekten de halkları karar alma mekanizmalarından dışlamak istediğidir. Avrupa Solu, yeni AB Anayasası'na HAYIR diyor. Avrupa Solu, zorlukları bahane ederek demokrasiden fedakârlık etmeyi reddediyor. Bilâkis; bizler biliyoruz ki, Avrupa'nın sorunları daha fazla demokrasi ile aşılabilir. Eğer seçkinler ve yurttaşlar arasındaki uçurum derinleşmeye devam ederse, Avrupa başarısız olacaktır.

Üzerinde uzlaştığımız dördüncü eylem, AB'nin halkları ile birlikte gerçekleşecektir: Lizbon Anlaşması'nı reddediyoruz ve Avrupa projesinin geleceğine ilişkin herkesin tartışmaya katılmasının yolunu açan halk oylamasını destekliyoruz.

Avrupa için bir tasarımımız var

Biliyoruz ki, tek başına hiçbir hükümet değişikliği varolan politikalarda bir farklılık yaratmamaktadır. Yeni adalet ufukları, Avrupa Birliği'nin ülkelerimize dayattığı politikalara erişebilecek bir değiştirme iradesini gerekli kılmaktadır.

Avrupa'yı değiştirmek istiyoruz

Bizim Avrupa'mız, Avrupalılara daha fazla demokrasi, emekçilere tam istihdam ve sosyal güvenlik, ırkçılıkla mücadele ve göçmenler için eşit haklar, kadınlara ve eşcinsellere yönelik her türlü ayrımcılığa son verme ve eşit fırsatlar vaadeden bir Avrupa'dır.

Bizim Avrupamız, farklı bölgeler arası dayanışma getiren, dil ve kültür çeşitliliğine saygı gösteren, evrensellik macerasını kucaklayan ve tektipleştirilmeyi reddeden bir Avrupa'dır. Teröre karşı savaş adına yürütülen hiçbir politikanın küçültemeyeceği bir özgürlükler Avrupası'dır.

Bu Avrupa, kendini barışa ve iklim değişikliği ile mücadeleye adamakta; yoksul ülkelerle dayanışmayı ortaya koymakta ve insan haklarının, sosyal hakların ve çevre haklarının küreselleşmesini desteklemektedir. Bu Avrupa, lağvedilmesi gereken NATO'nun genişlemesini değil, tüm Avrupa'yı kapsayan bir güvenlik sisteminin oluşturulmasını ve tüm Avrupa'nın işbirliğini gerektirmektedir.

Mücadele edip umudu yeniden yeşertmeye değer

Avrupa Sol Partisi, partilerin, bugünün güçlükleri ile yüzleşerek yüzlerini geleceğe dönen kadınların ve erkeklerin ağıdır. Partilerimiz, üzerinde uzlaştığımız dört eylem etrafında kendi gündem ve mevcut önceliklerine göre hep birlikte inisiyatifler geliştirecektir. Diğer aktivistleri de bu kampanyalara katılmaya davet ediyoruz. Hafızalarımız var ve geçmişten dersler çıkarmaktayız. Ortak kültürümüzü canlandırıyoruz. Çeşitliliği bir sorun olarak değil, bir değer olarak görüyoruz. Ve sınırları aşıyoruz; çünkü yaşadığımız çağın güçlükleriyle yüzleşmeye hazır, yeni bir sol için bu şarttır.
Prag, 25 Kasım 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder